17 Haziran 2011 Cuma

SONUMUZ HAYROLA, YOLUMUZ ACİK OLA!


Basimizda ne ucusuyor anlamis degilim? Tutsu mu cevirsek, kursun mu doktursek bilemiyorum. Batil inancli degilimdir ama olmali mi bilmiyorum. İspanya Coruna'ya gelmeden once baslayan olaylar sinsilesi buraya gelisimizle de devam ediyor! İnanilir gibi degil ama bu kez de evin icinde merdivenlerden yuvarlandim! Komik gibi olsa da sirtimi feci sekilde basamaklara carptim. Tam bobrek ustu. Ama o an anlayamadim elbette neremi vurdugumu, can havliyle ayaga kalkmaya calistim, belim oylesine aci verici bir bicimde aciyordu ki omur ilik zedelenmesi oldum zannettim ve felc olacagim herhalde dedim. Hayatim film seridi gibi gecti derler ya hani, iste oyle oldu. Bir an minige kim bakacak? Ben ne yapacagim? diye sorular geldi aklima. Bir de yabanci ellerdeyiz, nasil donecegiz? Ucaga binebilecek miyim acaba diye anlik soru yagmuruna tuttum beynimi. Hemen olmasa da birkac dakika sonra buz koyduk. Egilip dogrulamiyordum acidan. En sonunda hastaneye gitmeye karar verdik. Seyahat sigortasi yaptirdigimiz icin en yakindaki yari ozel bir hastaneye yollandik (Santa Teresa Hastanesi). İstanbul'la sigorta hakkinda 1-2 gorusme yaptiktan sonra resepsiyonda kayit yaptirip doktorun cagirmasini beklemeye basladik. Doktor nihayet cagirdi ve muayne etti. Tahmin edilecegi uzere bir idrar (bobrek tarafi oldugu icin idrarda kan var mi diye kontrol etmek icin) bir de rontgen istedi. Rontgenden sonra bir de ultrasona yolladilar oysa doktor trasondan bahsetmemisti. Meger idrarda hafif kana rastlanmis ancak cok onemli degilmis. Neyse nihayetinde tekrar bekleme salonuna gectik ve bir sure sonuclarin cikmasini bekledikten sonra bir kez daha doktorla gorusmek icin odasina yollandim. Cok sukur sonuc bekledigim gibi degildi. İyilesecegimi ancak parasetamol ve ibufen almam gerektigini soyledi. Hissettigim acinin siddetli carpmadan kaynaklandigini belirtti. Rahatlamistim. Hastalik hastasi, pimpirikli ben icin bu gercekten iyi bir haberdi. Su an hala canim aciyor ancak agri kesiciler sagolsun. Bir sure bu sekilde idare edecek gibi gorunuyorum. Umarim aci gun gectikce hafifler ve buralarin tadini daha rahat cikarabilirim. İsin ucunda hemen İstanbul'a donus de olabilirdi bunca badireden sonra...

13 Haziran 2011 Pazartesi

ŞAKA GİBİ...

Başımıza gelenler herhalde pişmiş tavuğun başına gelmemiştir bugün. "Believe it or Not" cinsinden...
Sabah gayet heyecanla kalkıldı yataklardan nihayet uçuş günü gelmişti. Uçuş saati 12.30, yön İstanbul-Madrid, Madrid-Coruna. Saat 10.30'da havalimanında olmakta fayda var. Temkinli olmak gerek değil mi? Gayet vakitlice evden çıkıldı. Az-buz trafik derken 10.15 gibi havaalanına varıldı. Güvenlik kontrolleri, çıkış harcı derken artık kontuar numarasını öğrenmeye gelmişti sıra. Monitörlerde aradı gözler 12.30 Madrid uçuşunu.
12.00 London
12.10 Paris
12.15 Adisababa
12.25 Amsterdam
12.35 Berlin
12.45 Frankfurt....
Eeeeee???????????? Nerde bu 12.30 Madrid?? Hemen danışmaya koşuldu. Bilgisayar sistemi henüz tam açılmadığı için oradan diğer taraftaki danışmaya gidildi. Onlar baktılar bilgisayarlarına ancak uçuşu göremediklerini ve yetkili uçuş firmasıya (Spanair) irtibata geçmemiz gerektiğini söylediler, çünkü alanda Spanair yetkili masası yoktu. Derken başımda mı desem? Kafamda mı desem? Gözlerimde mi desem bilemiyorum şimşekler, ışıklar, ışıldaklar ne tür ışık varsa çakmaya başladı. Tekrar bilete baktığımda da haklı olduğumu gördüm! Meğer bizim uçuş İstanbul Atatürk Havalimanı'ndanmış! Biz ise Anadolu yakasındaki Sabiha Gökçen Havaalanı sınırları içinde değil miyiz?!!!??!!! Aman Tanrım!!!! Böylesine bir hata nasıl yapılır diye kimsecikler sormasın lakin verebileceğim makul ve mantıklı ve akıl sınırlarına girebilecek bir cevabım yok maalesef!!
Saat kaç?? 10.35. Acaba hemen basarak çıksak taaaaaaaaaaa Avrupa yakasındaki Atatürk Havalimanı'na yetişebilir miydik? İstanbulun bu yakaları var ya, illallah gerçekten. Bu bambaşka bir konu. Neyse hemen apar topar binildi arabaya ama daha gişelerden çıktığımızda çok sevdiğimiz ikinci köprümüzün Sultanbeyli'lere kadar uzanmış trafiğinin içine girdik. Dehşet içindeydim gerçekten. Hemen internetten trafik yoğunluğu haritasına baktık ancak tablo hiç iç açıcı değildi. Yani yetişmemize olanak yoktu bu hınca hınçlığın, araba yığınlarının arasında.
Ortada tek bir çare vardı o da gidişi iptal ederek ertesi güne aktarmak. İspanya Spanair arandı. Uçuşumuzu değiştirmek istediğimizi söyledik. Sağolsunlar bizi kırmadılar yarınki aynı saatli uçuşa aldılar bizi!!!!!!! Ama elbette bir karşılığı olmalıydı değil mi? Bugünkü iki kişilik almış olduğum bilet fiyatının 3 aşağı 5 yukarı aynısını taleb ettiler! Bu satırları yazarken hala elim ayağım titriyor. Yani bir gidiş için duble fiyat! Gelirin olmadığı giderin ise padişahlar gibi olduğu bir durum!! Kısacası bir havaalanı yerinde yanılmanın bedelini ağır ödedik. Toplamda ödediğim meblayla bir Uzakdoğu seferine çıkılır hani o kadar... Dikkatsizliğin bedeli mi? Kafa karışıklığının mı bilinmez ama yok böyle bir olay!

P.S: Züürt tesellisi: Yarından sonraki uçuşlarda yer yokmuş olsa bile çok daha pahalıymış. Yarına uçuş bulabildiğimiz için şanslıyız!!!!!!!!!!!!!!

5 Haziran 2011 Pazar

MİHENK TAŞI 2

04.05.2011 tarihinden bu yana tam 1 ay geçti... Ne demiştik? Mihenk taşı... Bir ay geçti, tam 31 gün. Ne değişti? Her şey hala aynı. Sadece uçuşumuza 1 hafta kaldı. Ne olacak halimiz diye dövünmeli mi? Yoksa 2 saniyeliğine açıp ardından kapattığım twitter hesabımda yazdığım gibi çiçek neden dikenli diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği varmış diye düşünerek sevinelim mi? Kafalar dolu, karışık, buhrana devam... Stres çözümsüz...