15 Ekim 2010 Cuma

HER ŞEY TADINDA...

"Her Şey Tadında", Digiturk'ü olanlar bilir Turkmax'ta hafta içi hergün saat 11.30-13.45 arasında yayınlanan Jess Molho ve Sena Keçeli'nin içten sunumuyla son derece keyifli bir program. Eyüp Kemal Sevinç'in lezzetli mi lezetli, tam anlamıyla görsel şölen sunan yemeklerini de es geçmemek gerekir. Ayrıca programa katılan ünlüler de bu hoş sohbete renk katıyor. Kaç tane program var ki bu kadar samimi ve içten? Sanki evinize misafir çağırmışsınız gibi. Üstelik bir de interaktif. Facebook'ta hesabınız varsa (onlar facebook adını veremiyorlar sosyal platform diyorlar) "Her şey Tadında" grubuna katılıyorsunuz ve başlıyorsunuz mutfak dedikodusuyla ilgili yorumlarınızı yazmaya. Birbirinden ilginç fikir paylaşımlarıyla sabah sabah neşeleniyorsunuz, içiniz açılıyor. Valla böylesi kaliteli programları desteklemeli ve izlemeye devam etmeli. Hatta program bitimine son 15 dakika kala katılmak isteyen izleyicileri davet ediyorlar. Sevgili Jess ile Sena'nın tatlı sohbeti eşliğinde Eyüp Kemal Sevinç'in enfes yemeklerini tatma şansı buluyorsunuz. Ben şahsen katılmak istiyorum hatta yanımda favori olan bir yemeğimi de onlarla paylaşmak için yanımda götürmek istiyorum. Bakalım önce bir motive olayım da (: Malum canlı yayın...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

DOĞAYLA BAŞBAŞA...

Doğa nasıl bir güçtür ki... İnsanoğlunun gücü her şeye yeter belki ama "Doğa Ana"ya karşı bu mümkün değil işte. Onun karşısında o kadar zayıf ve çaresiz olabiliyoruz ki... Hele ki ona göstermemiz gereken saygıyı göstermezsek bizden intikamını alması an meselesi olabiliyor. Doğada her şey denge içinde. Ancak biz düşünen varlıklar, bu dengeyi bozduğumuz anda üzerinde yaşadığımız dünyamız birden cehenneme dönebiliyor.

Birkaç hafta evvel Saros'daydık. Hayalimiz miniği havuza daha bir alıştırıp ona artık suyun üzerinde durmayı öğretebilmekti. Tabii tüm bunları başarmak için gerekli şartların birarada olması lazımdı. Neydi bu şartlar? Elbette ki güzel bol güneşli bir hava ve sakin bir havuz. Sakin bir havuz tamamdı da maalesef güzel ve bol güneşli bir hava yalan oldu. Sadece oraya gittiğimizin ilk 4 günü bulutsuz sakin bir hava eşliğinde havuz çalışmalarımızı yaptık ancak 4. günün akşamı "Doğa Ana" bizi ziyarete geldi hem de kocaman gri bulutları ve bulutlararası savaşılarıyla birlikte...

Verandada akşam yemeğinden sonra sakin bir şekilde oturmuş kahvelerimizi yudumlarken adım adım gelen yağmur ve fırtına haftanın geri kalan kısmında da yakamızı bırakmadı maalesef. Neyse ki ilk 4 günde havuzdan sonuna kadar faydalanmamızın tohumları filizini vermişti. Minik, artık suyun üzerinde dengede kalıp kısa mesafe yüzebiliyordu. Olsun dedik bu da bir şeydir. Ve söylenip içimizi karartmak yerine yaz ortasında fırtına, yağmur ve şimşek keyfi yaptık. Bu keyif sırasında da fotoğraf makineme çok ilginç kareler takılıverdi. Yukarıda görülen manzara da bu karelerden biri yalnızca.

16 Nisan 2010 Cuma

PERDE PİLAVI

Yöresel mutfaklardan bir lezzet daha: Perde Pilavı. Lezzeti kadar hikayesi de mizahi yönüyle akıllarda iz bırakıyor doğrusu. Siirt yöresinden olan bu yemeğimizin hikayesini kısaca aktarmak isterim: Perde pilavı bir düğün yemeğiymiş. Pilavda kullanılan pirinç taneleri bolluk ve bereketin simgesiymiş. İçerisindeki bademler erkek, fıstıklar kız evladını sembolize edermiş. Karabiber acı günlerin, üzüm tatlı günlerin ifadesi olarak kullanılırmış. Üzerindeki hamur işi ise ailenin sırlarının aile içinde kalması gerekliliğini vurgularmış. Ancak Siirtli gelinlere göre biber kaynanayı simgelermiş. Tavuk eti de evin reisi manasına gelirmiş. Şimdi vereceğim perde pilavı tarifi eğer ölçüleriyle hiç oynanmazsa birebir tutan bir tarif. Ben tadına baktığımda dışarıda bir restoranda yediğim lezzetin aynısını buldum içinde. Diğer tariflerden tek farkı içerisinde kuş üzümü ile dolmalık fıstığın olmaması. Ancak eğer istenirse bu iki malzeme de istenilen miktarda eklenebilir.

MALZEMELER:
Dış hamuru için;

6 adet yumurta
100 gr. margarin
2 yemek kaşığı zeytinyağ
1 kahve fincanı su
Aldığı kadar un
Tuz

İç pilavı için;

1 adet tavuk
500 gr. pirinç
150 gr. badem içi kabuklu olacak
200 gr. tavuk ciğeri
Tereyağ
Tarçın
Karabiber, tuz

HAMURUN YAPILIŞI:

Karıştırma kabına yumurtalar kırılır. Margarin, zeytinyağ, tuz ve su eklenip karıştırılır. Yavaş yavaş un ilave edilir. Kulak memesinden daha ser kıvamlı bir hamur elde edilir.

PİLAVIN YAPILIŞI:

Pilavın yapılacağı kap katı yağ ile iyice yağlanr. Dibine bademler güzelce dizilir. Hamur bir küçük bir büyük olmak üzere iki parçaya bölünür. Büyük beze oklava yardımıyla 1 cm. kalınlığında açılır. Yağlanan tencerenin içine bu hamur yayılır. Diğer tarafta tavuklar haşlanır. Kemiklerinden ayrılıp iri parçalar halinde dididklenir. Tavada kızartılır. Pirinç 20 dk. tuzlu suda bekletilir. Bademlerin kabukları soyulur. Ciğerler kuşbaşı doğranıp dağılmayacak şekilde sotelenir. Pirincin rengi değişmeden yağda kavrulur. İç pilav gibi pişirilir. 1' e 1,5 su ölçüsü kullanılır. Pirinçler kaynarken içerisine bademler eklenir. Pişmesine yakın ise ciğerler ilave edilir. Pilav demlenince üzerine tarçın ve karabiber serpilir. Hamurlu kabın içine bir kat tavuk bir kat pilav yerleştirilir. En üste de daha önceden ayrılmış olan küçük hamur bezesi açılarak kapak olarak kapatılır. Hamurun üzerine de yağ parçaları konur. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında hamur kızarıncaya kadar pişirilir. Fırından çıkınca servis tabağına ters çevrilerek sunulur.

Afiyet olsun.

9 Nisan 2010 Cuma

AŞK-I MEMNU NEREDE ÇEKİLİYORMUŞ?


Burası Sarıyer, Piyasa Caddesi: Kanal D ekranlarında her perşembe akşamı reyting rekorları kıran Aşk-ı Memnu dizisinin çekimlerinin yapıldığı mekan. Burası Rahmi Koç'un 1895 yılında inşaa edilmiş olan 3 katlı ve 10 odalı yalısı. Bu fotoğraf çekildiğinde muhtemelen dizinin iç mekan çekimleri yapılıyordu diye düşünüyorum. Kapının tam önüne park etmiş olan kamyon, çekim için kullanılan araçlardan biriydi sanırım.

7 Nisan 2010 Çarşamba

YAZ AYLARI İÇİN NEFİS ATIŞTIRMALIK ERZİNCAN PİYAZI

Artık havalar ısınıyor. Sıcak havaları hissetmeye ramak kaldığı bu günlerde yaza fit girme telaşı da başlıyor. Yazın en bilindik karpuz-peynir ikilisine alternatif olarak, Erzincan piyazını tavsiye ediyorum. Hem pratik hazırlanışı hem de lezzetiyle yaz aylarının vazgeçilmezi olacak benim için. Tek başına sabah kahvaltılarında bile rahatlıkla tüketilebileceği gibi et yemeklerinin yanına da çok yakışan bir salata.

MALZEMELER:

2 adet salatalık
2 adet domates (kabukları soyulacak)
2 adet çarliston biber
1/2 demet dereotu
1/2 demet maydanoz
3-4 dal taze reyhan
100 gr. beyaz peynir
100 gr. erzincan tulumu
1 kahve fincanı halis zeytinyağ
Tuz-karabiber

YAPILIŞI:

Salatalıklar ve domatesler küp küp doğrandıktan sonra, maydanoz ve dereotu ince ince kıyılır. Hepsi bir kabın içinde harmanlanır ve içerisine taze reyhan yaprakları kıyılarak katılır. Üzerine ufalanmış erzincan tulumu ve ufalanmış beyaz peynir de eklendikten sonra zeytinyağ dökülerek servis tabaklarına alınır. Lezzeti nefis. Mutlaka denenmeli...


Afiyet olsun.




28 Mart 2010 Pazar

JULIE&JULIA

Gerçek hikayelere her zaman bayılmışımdır. Son zamanlarda en keyif alarak izlediğim film Julie&Julia. Oyuncu kadrosu da oldukça güçlü; Merly Streep ve Amy Adams başrolü paylaşan kadın aktrisler. Filmde, Julie adlı genç bir kadının yaşadığı günümüz zamanı ile Julia Child'ın yaşadığı 40'lı 50'li yılları arasında ustaca ve bir o kadar da dahice eşzamanlı geçişler yapılmış. Julie Powell, 11 Eylül sonrasında kazazedelere sigorta sağlayan bir şirketin "call center"ında çalışan 30 yaşında evli genç bir kadın. Julia Child, 40'lı yıllarda yaşayan kocası Amerikan elçiliklerinde hükümet ajanı olarak çalışan 40 yaşlarında bir kadın. Julia, tayinleri Paris'e çıktığında Fransızlar'ın incelikli yaşam tarzlarına hayran kalıyor. Hele ki mutfaktan iyi anlayan bir ev kadını olarak Fransız mutfağı onun başını döndürüyor ve yemekle ilgili bütün duyularını harekete geçiriyor. İki kadının ortak noktası yemek pişirmedeki ustalıkları. Damak tatları oldukça gelişmiş olan bu iki kadının yaşamı, iki farklı zaman diliminde kesişiyor.

Julie sıkıcı iş hayatının dışında yaşamını nasıl farklı yönde geliştirebileceğini düşünürken, Julia Amerikalılar'a Fransız mutfağının zenginliklerini tanıtma kararı alıyor. Julia ilk önce azmedip Paris'te Cordon Bleu adlı yemek okulunu bitiriyor. Orada edindiği iki arkadaşıyla Fransız yemeklerinin tariflerini kitaplaşatırmaya başlıyor. Julie ise kendine blog açıyor önce ne yazacağını bilmezken Julia Child'dın inanılmaz öyküsünden etkilenerek kelimenin tam anlamıyla ondan öykünerek 365 günde bitirmek üzere onun kitabından 524 tane fransız yemek tarifi yazmaya başlıyor. Hem de herbirini birebir deneyerek. Blogunda yazdığı satırlarla ikisi arasındaki zamanda yolculuk başlıyor. Julie kendini Julia ile adeta bütünleştiriyor. En büyük hayali bir gün onunla tanışabilmek. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Her ikisi de izleyiciye azim ve büyük cesaretle nelerin başarılabileceğinin dersini veriyor.

Çok hoş bir anlatımı olan filmin başrol oyuncusu Merly Streep, 2010 en iyi kadın oyuncu Oscar'ına aday olmuştu ancak bence büyük talihsizlik ki bu ödülü evine götüremedi. Gerçekten nefis bir oyunculuk sergilemiş. Tabii bu arada Amy Adams'ı da (Julie Powell) yabana atmamak gerek. Aslında bütün film oyuncuları canlandırdıkları karakterlerin hakkını vermiş. Konu nefisti, seneryo çok güzeldi, kurgu çok başarılıydı. Söyleyecek söz yok, kesinlikle seyredilmesi gereken bir film... Farklı zaman dilimlerinde yaşamış olan bu iki kadın arasındaki muhteşem duygusal bağa şahit olmak isteyenlere kaçırmayın derim...

İyi seyirler...

27 Mart 2010 Cumartesi

KARS KETESİ


MALZEMELER:


Hamuru için:
1/2 kg. süt
1/2 paket tereyağ (eritilmiş olacak)
Aldığı kadar un
1/2 paket yaş maya
Biraz tuz
Üzeri için 1 yumurtanın sarısı


İçi için:

1/2 paket tereyağ
1 1/2 su bardağı un
1 su bardağı kırılmış ceviz
1/2 su bardağı toz şeker

YAPILIŞI:

Bütün malzemeleri katıp yoğurun ve yarım saat kadar dinlendirin. Hamuru 10 parçaya bölün. 5 katını yufka gibi açın. Her katın arasına eritilmiş tereyağını sürün. En üst kat hariç. Daha sonra yufkayı 4 parmak genişliğinde olacak şekilde boydan boya parçalara kesin. Bu parçaları rulo yapın. Ardından merdaneyle bu ruloların üzerlerine bastırın ve unlamadan (merdaneye yapışabilir ancak unlama yapılmamalı) çok ince olmayacak şekilde açın. Diğer bir yandan içinin hazırlığı için bir tavada tereyağını erittikten sonra unu ekleyip helva yapar gibi kavurun, iyice kavurduktan sonra ceviz ve şekeri ilave edip karıştırın. Açmış olduğumuz hamurların içine bu unlu karışımı yayın, hamurun uçlarını pile yapar gibi birleştirin ve üzerinden bastırın. Yumurta sarısını da sürdükten sonra 180 derecelik fırına verip üzeri kızarana kadar pişirin.


Afiyet şeker olsun!

26 Mart 2010 Cuma

BURADAYIM...

Eveeet.... Ne kadar da uzun zaman olmuş en son blogumla başbaşa oturup da bir şeyler karalamayalı. Tik tak, tik tak... Akrep yelkovanı, yelkovan akrebi kovalarken bu kovalamacanın içinde kendini kaybetmemek mümkün mü? Oturamadım bilgisayarımın başına bir türlü, fırsat mı olmadı? Canım mı istemedi? Üşendim mi? Cevap: Bilmiyorum. Ve fakat işte buradayım. Elbette bu uzun soluklu arada hayatımda değişiklikler oldu. Olumlu... Ama olumsuz... Tıpkı blogumun başlığı gibi "dünya dönüyor sen ne dersen de"...

Yemek kursuna başladım. Bu hafta 6. haftamdı. Her cuma ülkemizin farklı mutfaklarının lezzetleriyle tanışıyoruz. Tariflerin yerel yaşayanlardan alınmış olması ise en önemli ayrıcalığımız şu anda. Bu sayfalarda paylaşmak istediğim lezzetli tarifler o yörenin orijinal tarifi olacak. Yöresel mutfağın hakkı verilecek yani. Şu ana kadar Karadeniz ve Doğu Anadolu yörelerinin lezzet duraklarında damaklarımızı şenlendirdik. Hele bir de Güneydoğu Anadolu mutfağından içeri bir adım atalım işte o zaman tam bir şölen olacak! Güneyli değilim, ama Güneydoğu mutfağından müthiş keyif alıyorum. Ve sanki bana Türkiye'nin en lezzetli mutfağıymış gibi geliyor. Bu benim kişisel görüşüm elbette. Seneler önce Antep'e tesadüfi yaptığımız gurme seyahatinin bu düşüncemde büyük bir payı var şüphesiz.

Minik yüzmeye başladı. Artık bir spor dalında faaliyet gösterme yaşı geldi. Hangisi olsun? Bale mi? Jimnastik mi? Yoksa Uzakdoğu sporları mı? Derken... Yüzmede karar kıldık. Hem de Galatasaray Yüzme Kulübü'nde. Şimdi her haftasonu, cumartesi ve pazar günleri 15.00-15.45 arasında havuz aktivitemiz var. Bizim için de iyi oluyor. Sosyalleşme imkanı yaratmış oluyoruz kendimize, ortam değişikliği iyi geliyor haftasonları... Minik daha yüzme öğrenemedi. Bu hafta 4. haftamız tamamlanmış olacak. Bakalım ne zaman bir balık gibi yüzdüğünü göreceğiz merak ediyorum.

Bu kadar aradan sonra lafı çok uzatmayayım. Yarın tekrar bir şeyler karalama fırsatı yakalarsam kursta öğrendiğim lezzetlerden birinin tarifini vermeyi düşünüyorum. Bu arada kendime bir not: "seyrettiğim bir filmden bahsetmeyi de unutmamalıyım"... Şimdilik bu kadar...