30 Haziran 2012 Cumartesi

Kapalı Çarşı Nam-ı Diğer: Grand Bazaar

Son dönemde James Bond'un son filminin çekimleri nedeniyle popülaritesi epey artmış olan Kapalı Çarşı'ya bir de biz uğrayalım dedik geçen perşembe. Minikle birlikte sanki şehirler arası yolculuğa çıkarcasına hazırlandık:
Götürülecekler listesi;
Sırt çantası, 
Su matarası,
Islak mendil
Kağıt mendil,
Yara bandı,
Yedek şort,
Eksiksiz olarak hazırlandıktan sonra sabah 10.30 sularında çıktık yola. Önce arabayı Kadıköy'deki otoparka bıraktık ve Eminönü İskelesi'ne doğru yollandık. Hava sıcaklığı da mevsim normallerinde olduğu için keyfimiz daha da yerine gelmişti. Tam vapur sefasına layık bir havaydı doğrusu. 20-25 dakikalık bir vapur yolculuğundan sonra Eminönü İskelesi'ne geldik. Oradan kısa bir yürüyüş mesafesinde bulunan tramvay istasyonuna varmamız 10 dakikayı bulmadı ve tramvay yolculuğumuz da yaklaşık 10-15 dakika kadar sürdü. Sonunda Kapalı Çarşı'nın Çemberlitaş tarafındaki kapısının bulunduğu mekana gelmiştik. Tam Çarşı'ya doğru yürürken kenardaki kafeler gözüme ilişti ve öğlen yemeği öncesi bir keyif kahvesi ısmarlamaktan bir şey çıkmaz dedim kendi kendime. İyi ki de demişim, bir Türk kahvesi ancak bu kadar otantik bir atmosferde servis edilir. Yerinde görmek lazım, ne kadar anlatsam ve buraya resmini bassam da boş!! Yok böyle bir keyif!! Fotoğraf ne kadar anlatıcı bilemiyorum? 




Kısa bir molanın ardından zaten bulunduğumuz mekana çok yakın olan Kapalı Çarşı'nın içinde buluverdik kendimizi. O ne renk cümbüşü, o ne ışıl ışıl dükkanlar... Yüzyıllara meydan okuyan, buram buram tarih kokan Kapalı Çarşı'da, değişik milletlerden siluetlerin, sokakların, sütunların arasında insanın kendini kaybetmemesi mümkün değil. Nereye baksanız bir incik boncuk, nereye kafanızı çevirseniz marka çantalar, birbirinden renkli desenli kilimciler, halıcılar, avizeciler... Kaybetmek derken hem mecazi hem de gerçek anlamda söyledim çünkü bu kadar rengarenk ürün satan dükkanları görünce hem alışveriş yapma damarınız kabarıyor hem de birbirine benzer eşyalar satan dükkanlar ve sokaklar arasında "ben buradan geçmiş miydim?" diye sorarken buluyorsunuz kendinizi (: Bu kadar çok çeşit satan dükkanların içinde el yapımı minyatür heykeller ve birbirinden ilginç minyatür eşyalar satan bir dükkana da düştü yolumuz tesadüf eseri. Burada satılan Taksim-Tünel tramvayına bayıldık ve resimde görüldüğü üzere bir tane de biz edindik... Bu arada bu kadar dükkan arasında son derece modern tasarlanmış cafe'leri de unutmamak gerek. Yolunuz düşerse mutlaka soluklanmak için birine uğrayın ve buz gibi taze sıkılmış limonatalarının tadına bakın derim. 
Akşam eve 17.30 gibi dönerek o günkü maceramızı tamamlamış olduk. Aklımızda tarihi Kapalı Çarşı, elimizde tramvayımızla...

Hiç yorum yok: